09 March 2007

Hukuk mu Guguk mu?

Sıradan bir cuma. Anormal hiçbir şey yok neredeyse. Her zamanki gibi evimden çıkıp dersime gidiyorum. Tek bir fark var. Alışkın olmadığım bir fark. Birazdan gireceğim ders INTT142; yani İş Hukuku...

Önde boş bir yer var. Fena da değil hani. 10 dakka sonraki sağ ve solumda oturacaklara bakıyorum. İyi çocuklar...

--- Boş mu?
--- Evet Boş.

Geçip oturuyorum. İçeri bir bayan giriyor. Elinde T.C Anayasası, bilgisayar çantası ve birkaç not. "Bu kadar genç beklemiyordum" diyorum içimden. Sahi ya bir önceki dersi kaçırmıştım. Ne yapıldı yanımdaki geçen hafta? Çok şey kaçırdım mı?

Kadın çok hızlı ve anlaşılmaz bir İngilizce ile derse başlıyor. Legislation diyor , Execution ve Judiciary diyor. Bunlar birbirini tamamlar diyor. Bunu demeyi bitirmeden Hukuk Devleti'ne dalıyor. Not alıyorum. Genç bayanın ağzından çıkan kelimeleri anlamsız da olsalar yan yana sıralamaya çalışıyorum. "Breaching the Law" diyor genç bayan, ben "Bridging the Love" anlıyorum. Sınıftakiler gülüyor bana. Bütün gözler bana dönüyor. Ben de gülmeye başlıyorum. Espri mi yaptım az önce? Yok tamamen bilinçsizdim.

İki üç kelime daha çiziyorum kağıdın üstüne. Sonra sözcükler hızlanmaya başlıyor sınıfın içinde; mırıltılar artıyor, genç bayanın zaten ince ve derinden gelen sesi iyice duyulmaz hale geliyor. Ben mi? Bırakıyorum kalemi kağıdın üstüne...

Dinlemeye devam ediyorum. Yargı yasaları denetler diyor, bütün güçler bir bütündür diyor genç bayan. Dinliyorum. Sağımdaki kızın notları iki sayfayı geçmiş bile, solumdaki kalemini atıp tutuyor. Notları için doğru cümleleri arıyor. Onunki de nereden baksan bir buçuk sayfa. Önüme bakıyorum: yarım sayfa olmuş mu? Kestiremiyorum.

Saate bakıyorum. Daha 25 dakika olmuş ders başlayalı. Tişörtümün içine binlerce sinek giriyor sanki. Bir silkinip kalemi yeniden alıyorum elime.

Yazamıyorum. Genç bayanın söylediği hiçbir şey yazmaya değer gelmiyor. Zaten kitapta da vardır diye mi? Yooo. Hepsini önceden bildiğim için mi? Tabiiki de değil. E neden ki o zaman?

Yanımdakiler sayfaları doldurmaya devam ederken ben bırakıyorum mücadeleyi. Dinlemeyi de bırakıyorum. Başlıyorum yazmaya...

"Adamın tipi kayıkmış, karısınınki sandal..."
"Adamın birini salıvermişler, çarşamba almışlar."

Arka arkaya yirmiye yakın cümle yazıyorum. Aklıma hangileri gelirse.. Aykut'un gol atamama halinden girip İngiliz cellatlara ne denildiğinden çıkıyorum. Hatta İstanbul'daki polislerin Constantinopolis olduğunu bile yazıyorum. Gülüyorum kendi kendime... Yeni cümleler üretiyorum. Her biri bir saniyelik gülümseme yaratan cümleler.

Birkaç dakika sonra derse ara veriyoruz. Dönünce yine devam ediyorum.

Genç Bayan, Cumhurbaşkanının veto haklarından bahsediyor. Ben emaye tencere yazıyorum.

Yönetmelik diyor, tüzük diyor. Ben "Parmağında tüzükler, kolunda yönetmelikler" yazıyorum.

Gülüyorum.

Hoca dersi bitirirken Türkiye'deki hiçbir yasanın Anayasa'ya aykırı olamayacağını vurguluyor.

Yazıyorum.

"İnsanlar Anayasa da sıkılır, Anayamasa da..."

1 comment:

Fatih Taşkın said...

Sevgili Ege, blog un hayırlı olsun.Umarım senin bu güzel iç sesini daha fazla duyarız.İyi yazımlar.