10 March 2007

Söz Mü?

Yorgunum...

Kafam dumanlı... Dumanlı dediysem etrafı dumanlı görmüyorum. Görüntüler gayet net. Ama düşündüklerim? Onlar birazcık yanıltıcı...

Saat on bir. Evimdeyim. Sıcacık. Bilgisayarım açık. Bir saat sonra Beyaz Show başlayacak. Dışarı çıkmak için herhangi bir neden var mı?

Var.. Söz vermiştim.

Sözler...

Bir dileğin, programın ya da temenninin içsel garantisi olarak benimsediğimiz sözler nasıl oluyor da bu kadar çekilmez olabiliyor? Şartlar nasıl bu kadar hızlı değişebiliyor? Ve değişen şartlar nasıl bu kadar acı verici oluyor?

Biri bana zorla mı "Kalkıp Taksim'e gideceksin" dedi? Hayır.

Yoksa yaşamsal bir yükümlülüğüm mü var Taksim'e?

O da değil.

Verilen sözlerin prangaya dönüşebildiği bu dünyada üşenmek bazen boyutları tahmin edilemez bir esaret haline gelebiliyor. Esaretin yanında hayattan koparıyor, herşeyin anlamını bir daha sorgulamaya yöneltiyor; kimi zaman ise yaşama amacının yeniden şekillenmesine bile yol açıyor.

Popomu kaldırıp pantolonomu giyiyorum. Gardroptan üzerime gecenin anlamına uyan bir gömlek geçiriyorum. Aklıma caymak geliyor. Türker'i arıyorum. Evden çıkmış mı diye... Çıkmamış. O da gitmeyelim diyor. Tam cayacakken..

İnsan yanım "yapma" diyor...

Yapma... Cayma...

"Olur mu abi" diyorum. "O kadar söz verdik adama; ne der sonra? Bunlar bu işi çocuk oyuncağı mı görüyor, tutmayacaklarsa verdikleri sözleri yol verelim gitsin demezler mi?" diyorum. "Doğru" diyor Türker. "Hadi gidelim. Ama fazla durmayalım."

Fazla durmamak. Ne ilginç bi çözümdür. Ben sıcak evimden çıkayım, buz gibi İstanbul gecesine dalayım, sonra çok kalmayayım. Laf...

Kapatıyorum telefonu... Ne için açmıştım şimdi ne yapıyorum.

Sağ elim anahtarı alıyor, cebime sokuyor. Sol elim de cep telefonumu... Gözüm pencerelere bakıyor açık kalmış mı diye. Sağ ayağım bilgisayarın tuşuna dokunuyor. Sol elim lambanın düğmesine.

Çıkıyorum evden.

Ben değil bedenim çıkıyor...

Aklım evde...

No comments: